Halen yürürlükte olan Anayasa 1980′ li yıllarda kaleme alınmış. Geçen 35 yılda çok şey değişti. Milli Mutabakat sözleşmemiz olan Anayasamız zamanın ruhuna ve milletimizin beklentilerine uyumlu hale getirilmeli.
Her ne kadar 2011 yılında kurulan TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu 2014 Kasım ayı itibari ile çalışmalarını askıya almış vaziyette olsa da Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının yeniden yazılması çalışmalarına devam edileceği aşikârdır. Bu aşamada ormanla ilgili konular da ele alınıp dünya ile uyumlu hale getirilmeli.
2000 yılında düzenlenen “Birleşmiş Milletler Binyıl Zirvesi” neticesinde imzalanan “Milenyum Deklarasyonu nun devamında 2015 yılına kadar ulaşılması hedeflenen “Binyıl Kalkınma Hedefleri” belirlenmişti.
2015 Sonrası “Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri” ise 25-27 Eylül 2015 tarihlerinde yapılacak BM Genel Kurulu esnasında kabul edilecek. BM Genel Sekreterliğinin koordine ettiği çalışmalar neticesinde dünya liderlerinin onayına sunulacak 17 Hedef belirlendi. Ülkemiz de Kalkınma Bakanlığı ve BM Daimi temsilciliği kanalı ile bu sürece aktif şekilde katıldı.
Bu hedefler hattı zatında “sürdürülebilir kalkınma” konusunda tüm dünyanın mutabık kaldığı “Anayasa” yı ifade ediyor.
Bu hedefler belirlenirken 2012 yılında Dünya Liderlerinin onayladığı “İstediğimiz Gelecek-the Future we Want[1]” isimli belgede yer alan hedefler göz önünde bulunduruldu. Bu belgede de ifade edildiği gibi biz de “ İnsanların sürdürülebilir kalkınmanın merkezinde olduğunu kabul ediyoruz ve bu doğrultuda adil, hakkaniyetli, kapsayıcı bir dünya için çaba gösteriyoruz; sürekli ve kapsayıcı ekonomik büyümeyi, sosyal kalkınmayı ve çevrenin korumasını teşvik etmek ve böylece herkese yarar sağlayabilmek için birlikte çalışmayı taahhüt ediyoruz”
Yeni Anayasayı hazırlarken ormanların; biyolojik çeşitliliğe, çevre, toprak ve suyun korunup geliştirilmesine, iklim değişikliğine uyum ve iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılmasına, çölleşme ve erozyonla mücadeleye, toplum sağlığına, turizme, gıda ve enerji güvenliğine, yoksulluğun giderilmesi, sürdürülebilir kalkınma ve istihdama, dünya barışına olan katkılarını dikkate alarak ekosistem bütünlüğü içinde yönetilmesine dair hükümler konulmalı. Orman alanlarını, ürün ve hizmetlerini artırmak, arazi bozulumunu önlemek, orman içi ve kenarında yaşayan halkı ve ormancılıkla ilgili sektörü desteklemek için gereken tedbirler alınmalı.
Ormanlar ve orman köylüsü ülkemiz açısından son derece önemli iki konu olup, birçok defa kamuoyu gündemine gelmiş, tartışılmıştır. Dünya ülkeleri içinde Anayasasında ormanlar ve orman köylüsü ile ilgili bu kadar detay bulunan tek ülke Türkiye’yedir. Bu husus zamanında çok faydalı olmuştur. Ancak yeniden değerlendirme ihtiyacı bulunmaktadır.
Mevcut Anayasa incelendiğinde orman ve ormancılıkla ilgili olarak 44, 46,169 ve 170. Maddelerin yer aldığı görülmektedir. Bu maddelerin koruma, geliştirme ve orman köylüsünü esas alarak kaleme alındığı değerlendirilmektedir.
Ormanların sunduğu ekonomik, çevresel ve sosyal hizmetler mevcut Anayasa’da yer bulamamıştır. Maddelerin, yönetmeliklerde yer alması gereken hususları içerir şekilde kaleme alınması bir çok probleme beden olmuş, ekonomik boyutu ve katkısı ihmal edilmiştir. Tarım sektörüne verilen destek ormancılıkla ilgili sektöre verilememiştir.
Ormancılığın Ekonomik Boyutu Üzerine Bir İnceleme
Ülkemizde ormanların mülkiyeti neredeyse tamamen Devlete aittir. Türkiye’de var olan ormanların tamamına yakını 1945 tarih ve 4785 Sayılı Yasa ile devletleştirilmiştir. Kamulaştırmada yaşanan sorunlar da hesaba katılarak, çok sınırlı durumlar dışında, Yasa’nın yürürlüğe girdiği tarihte var olan ülke ormanları “hiçbir işlem ve bildirime lüzum olmaksızın” Devlete verilmiştir.
Hâlbuki gerek Osmanlı zamanında, gerek 1937 yılında çıkarılan 3116 sayılı Orman Yasasında “özel ormanların” varlığı kabul edilmekte idi. 1945 tarihinden önce özel şahıslara ait olduğu tahmin edilen orman alanının 550.000 hektar civarında olduğu tahmin edilmektedir. Günümüzde bir kısmı 2/B alanı olarak dava konusu olan orman alanlarının miktarı da hemen hemen aynıdır.
2000 yılında düzenlenen “Birleşmiş Milletler Binyıl Zirvesi” neticesinde imzalanan “Milenyum Deklarasyonu[1] nun devamında 2015 yılına kadar ulaşılması hedeflenen “Binyıl Kalkınma Hedefleri” belirlenmiştir.
2015 Sonrası “Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri” ise 25-27 Eylül 2015 tarihlerinde yapılacak BM Genel Kurulu esnasında kabul edilecektir. BM Genel Sekreterliğinin koordine ettiği çalışmalarla dünya liderlerinin onayına sunulacak hedefler[2] belirlenmiştir. Ülkemiz de Kalkınma Bakanlığı ve BM Daimi temsilciliği kanalı ile bu sürece aktif şekilde katılmıştır. Bu hedefler hattı zatında “sürdürülebilir kalkınma” konusunda tüm dünyanın mutabık kaldığı “Anayasa” yı ifade etmektedir.
Bu hedefler belirlenirken 2012 yılında Dünya Liderlerinin onayladığı “İstediğimiz Gelecek-the Future we Want[3]” isimli belgede yer alan hedefler göz önünde bulundurulmuştur.
Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı (Rio+20), 20-22 Haziran 2012 tarihinde Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde 40.000’den fazla kişinin katılımıyla gerçekleşmiştir. Konferans, 1992 yılında aynı şehirde gerçekleştirilmiş olan Yeryüzü Zirvesinin üzerinden geçen 20 yıllık süreçte sürdürülebilir kalkınma doğrultusunda ülkelerin başardıkları ve yetersiz kaldıkları hususları tartışmalarına ve gelecekte insan refahını tehdit edecek sorunlara dair seçenekleri ortaya koymalarına olanak sağlamıştır. Sonuç olarak ülkelerin sürdürülebilir kalkınmaya olan politik bağlılıklarını güçlü bir şekilde yenilemesi ile konferans tamamlanmıştır.
Rio+20’deki tartışmalar neticesinde ülkelerin daha yaşanabilir bir dünyaya ulaşmak için verdikleri karar ve taahhütler, “İstediğimiz Gelecek” adlı konferans sonuç belgesinde derlenerek kabul edilmiştir.
“İstediğimiz Gelecek” isimli belgede yer alan tematik konular aşağıdaki gibidir.
Bir yılı aşkın süren bir müzakere sürecinin sonucu olan bu belge, sürdürülebilir kalkınma konusundaki politik kararlılığı ortaya koymanın yanında, Binyıl Kalkınma Hedefleri’ nin tamamlanacağı 2015 yılı sonrası için Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin belirlenmesinde esas rol oynamıştır.
The Future we Want’ ın devamı olarak “2015 Sonrası Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri” çerçevesinde BM tarafından 17 Hedef ve bunların alt hedefleri belirlenmiştir.
Uzun yıllar boyunca tüm dünya tarafından tartışılan hususların ve alınan kararların yeni Anayasa’ nın hazırlanmasında göz önünde bulundurulması son derece önemli mütalaa edilmektedir.
Bu 17 adet hedef şunlardır[4]:
Görüldüğü üzere belirlenen bu 17 Hedeften birçoğu ormanlarla ilgilidir. Ormanların; suya, enerjiye, gıda güvenlğine, kırsal kalkınmaya, istihdama, madenciliğe, iklim değişikliğine, karbon emisyonuna vb. katkıları hayati öneme sahiptir.
Ancak 15 Numaralı Hedef tamamen “ormanlar, çölleşme ile mücadele, arazi yönetimi ve biyolojik çeşitlilik” konularına ayrılmıştır.
Bu maddenin alt bölümleri olarak 12 adet alt hedef belirlenmiştir.
Bunlar:
17 Aralık 2007 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından “Yasal Bağlayıcılığı Olmayan Ormancılık Sözleşmesi” kabul edilmiştir. Bu hedeflerin Anayasa için iyi bir örnek olabileceği değerlendirilmektedir. Bunlar;
2011 yılında Norveç’ in başkenti Oslo’da yapılan Avrupa Orman Bakanları Konferansında, ülkemizin de imzacı ülke sıfatıyla içinde yer aldığı 46 ülke tarafından “Avrupa Ormanları 2020 Vizyonu” belirlenmiştir.
Bu vizyon belgesinde;
Ayrıca 1990 yılından bu tarafa düzenlene Avrupa Orman Bakanları Konferansı kapsamında 19 Bakanlar Kararı alınmıştır. Bunlardan bir kısmı aşağıdaki konulardadır.
Mevcut Anayasaya bakıldığında orman ve ormancılıkla ilgili olarak 44, 46,169 ve 170. Maddelerin yer aldığı görülmektedir.
Toprak Mülkiyeti başlıklı 44. Maddede “erozyonla mücadele” den bahsedilmekte, “…Topraksız olan veya yeter toprağı bulunmayan çiftçiye toprak sağlanması, üretimin düşürülmesi, ormanların küçülmesi ve diğer toprak ve yeraltı servetlerinin azalması sonucunu doğuramaz” hükmünü içermektedir.
Bu maddenin incelenmesinden erozyonla mücadele konusunun; toprak mülkiyeti ile birlikte değerlendirildiği görülmektedir. Hattı zatında yaklaşım olarak doğrudur. Ülkemizde meydana gelen erozyonun önemli bir bölümü tarımsal alanlarda görülmekte, uygun tekniklerle yapılmayan tarımsal faaliyetler ve düzensiz otlatma mera alanlarında erozyona sebebiyet vermektedir.
Tüm hayatın temelinin toprak olduğu göz önüne alındığında, toprağın korunması ve geliştirilmesinin Anayasa’da yer alması gerekli mütalaa edilmektedir. Ancak orman-toprak ilişkisine vurgu yapılmamış olması bir eksiklik olarak değerlendirilmektedir. Diğer taraftan “ormanların küçülmesi” ibaresinin burada fazlalık olduğu, 169. Maddede buna zaten değinildiği düşünülmektedir.
Bilindiği üzere Ülkemizde “eylemli orman” ile “hukuki açıdan orman sayılan alanlar” arasında ciddi farklılıklar bulunmaktadır. Hukuksal açıdan Antalya Limanının bir bölümünün orman sayılan alanlardan olduğu dikkate alındığında konu daha iyi anlaşılabilecektir. Diğer taraftan “fayda-maliyet değerlendirmesinin” iyi yapılması gerektiği düşünülmektedir. 1999 Marmara Depreminden sonra özellikle Kocaeli’nde konut yapılacak alan bulunamadığı hatıralardadır.
“Kamulaştırma” başlıklı 46. Maddede “Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir” hükmü yer almaktadır.
Teorik olarak olumlu değerlendirilmekle birlikte pratikte bunun pek de faydasının olmadığı düşünülmekte ve buradan çıkarılmasında bir mahsur olmadığı mütalaa edilmektedir.
“Ormanların korunması ve geliştirilmesi” başlıklı 169. Madde tamamen ormana ayrılmıştır.
Bu madde incelendiğinde Kanunla, hatta yönetmelikle belirlenmesi gereken hususların Anayasa’da yer aldığı görülmektedir.
MADDE 169- Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Uygun ve maddenin tamamı için yeterli bir ifade olduğu mütalaa edilmektedir.
Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Eğer arazi başka işler için daha uygunsa, mesela tarım yapılabilecek bir alansa neden değerlendirilmesin? Temel bir tartışmaya gitmek gerekirse insanlar mı orman için, yoksa ormanlar insanlar için mi konusu tartışılabilir. Ormanı “kutsallaştırma”, ormanlar için faydalı olmamıştır. Bu maddenin uygulamaya yansıması “yanan alanlar yılı içinde ağaçlandırılır” şeklinde olmuş, bu ise teknik olarak yanlış bir takım uygulamalara yol açmıştır.
Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir. Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu madde nedeni ile verimli üretim yapılamamakta, orman köylüsü hattı zatında fakirliğe, zamanın oldukça gerisinde kalmış uygulamalara teslim edilmektedir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz. Bu madde uygulanamadığı gibi tamamen aksi uygulamalar ortaya çıkmıştır.
Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez. Ormanların tahrip edilmesine yol açan siyasî propaganda yapılamaz; münhasıran orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz. Ormanları yakmak, ormanı yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçlar genel ve özel af kapsamına alınamaz. Böyle bir açıklamaya, detaya gerek olmadığı düşünülmektedir. Zaten burada kaybeden köylü olmuştur.
Orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler ile 31/12/1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş olan tarla, bağ, meyvelik, zeytinlik gibi çeşitli tarım alanlarında veya hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler, şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerler dışında, orman sınırlarında daraltma yapılamaz. Bu bölüm 169. Maddenin tamamının “yok hükmünde” sayılmasına neden olmaktadır.2B şeklinde bilinen uygulamalar nedeniyle sürekli olarak düzenlemeler yapılmak durumunda kalınmıştır.
Daha önce değinildiği gibi ülkemizde orman mülkiyeti tamamen devlete aittir. Ancak gerek Anayasa’da, gerekse Kanunlar ve diğer ikincil mevzuatta orman içi ve kenarında yaşayan halkımıza bir takım öncelikler tanınmıştır. Ancak bunların yeterli olmadığı mütalaa edilmektedir. Diğer taraftan 4785 sayılı yasa ile devletleştirilen tüm ormanların sahiplerine iadesi ve özel ormanların hüküm ve tasarrufunun tamamen sahiplerine bırakılması gerektiği düşünülmektedir. Netice olarak 170. Maddenin tamamen kaldırılması mümkün görülmektedir.
2003 Yılında Yapılan Ancak Yürürlüğe Girmeyen Anayasa Değişikliği
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Anayasa’nın ormancılıkla ilgili düzenlemelerini içeren 169 ve 170 maddelerinde değişiklik yapılmış, 4.4.2003 tarihinde kabul edilen 4841 sayılı Kanun onaylanmak üzere Cumhurbaşkanlığına gönderilmiştir. Bu düzenleme ile “Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir, işletilir ve işlettirilir” hükmü getirilmiştir. Ancak, zamanın Cumhurbaşkanı Kanunu uygun görmeyerek yeniden incelenmek üzere 18.04.2003 tarihinde TBMM’ye iade etmiştir.
Bunun devamında Anayasa’nın 169. Ve 170. Maddelerinde planlanan değişiklikler yürürlüğe girmemiş, ancak ilgili Kanunlarda birçok değişiklik yapılmış, “ormanlar Devletçe işlettirilir“ hükmü hariç diğer hususlar çeşitli kanunlar yolu ile yürürlüğe konmuştur. Diğer bir ifade ile Anayasanın ormanlarla ilgili hükümlerinin önemli kısımları zaten kanunlar yoluyla değiştirilmiştir.
Bu kanunlara iki örnek vermek gerekirse;
Dünyamız için vazgeçilmez doğal kaynaklardan olan ormanlarımızla ilgili konunun yeni Anayasa’da da yer alması zaruri telakki edilmektedir. Ancak mevcut metnin değiştirilmesi, dünya örnekleri dikkate alınarak daha geniş bir zaviyeden bakılması ve ormanın diğer fonksiyonlarına da vurgu yapılması, ayrıca erozyonla mücadele ve ormancılıkla ilgili sektörün tarım sektörüne benzer şekilde desteklenmesi gibi hususların da yer alması gerekmektedir.
Mevcut Anayasa’nın yürürlüğe girdiği 1981 yılından bu yana 31 yıl geçmiş, halkımızın beklentileri değişmiştir. Ormanların ve orman sayılan alanların halkımızın daha müreffeh bir hayata sahip olmaları için hizmet edebilmelerine matuf gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Bu zaviyeden bakıldığında yeni Anayasa’da şöyle bir metnin yer alabileceği uygun mütalaa edilmektedir.
Ormanlar; biyolojik çeşitliliğe, çevre, toprak ve suyun korunup geliştirilmesine, iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılmasına, çölleşme ve erozyonla mücadeleye, toplum sağlığına, turizme, gıda ve enerji güvenliğine, sürdürülebilir kalkınma ve istihdama, dünya barışına olan katkıları dikkate alınarak ekosistem bütünlüğü içinde yönetilir. Devlet; orman alanlarını, ürün ve hizmetlerini artırmak, arazi bozulumunu önlemek, orman içi ve kenarında yaşayan halkı ve ormancılıkla ilgili sektörü desteklemek için gereken tedbirleri alır.
Son Söz- Millet Ve Ekosistem Odaklı Bir Anayasa
Yukarda belirtilen hususlar çerçevesinde mevcut Anayasamızın ormanlar, ormancılık, orman köylülerini ilgilendiren 4 maddesinin sadeleştirilerek bir maddeye düşürülmesi ve dünyadaki örnekleri de göz önüne alınarak “ millet ve insan “ hedefli bir metin hazırlanması uygun mütalaa edilmektedir.
2012 yılında tüm dünya tarafından onaylanan “İstediğimiz Gelecek” isimli belgede de ifade edildiği gibi biz de “ İnsanların sürdürülebilir kalkınmanın merkezinde olduğunu kabul ediyoruz ve bu doğrultuda adil, hakkaniyetli, kapsayıcı bir dünya için çaba gösteriyoruz; sürekli ve kapsayıcı ekonomik büyümeyi, sosyal kalkınmayı ve çevrenin korumasını teşvik etmek ve böylece herkese yarar sağlayabilmek için birlikte çalışmayı taahhüt ediyoruz”
[1] http://www.un.org/en/ga/search/view_doc.asp?symbol=A/RES/55/2
[2] https://sustainabledevelopment.un.org/focussdgs.html
[3] http://www.tr.undp.org/content/dam/turkey/docs/Publications/EnvSust/3.The%20FutureWeWant.pdf
[4] http://www.unicankara.org.tr/fb/action2015SGReport.pdf
İsmail Belen-30 Mayıs 2015
Geleceğin, kişilerin hayalleriyle ve yaptıklarıyla şekilleneceğinin farkındayız. Herhangi bir şeyi daha iyiye götüreceğine inandığınız bir düşünceniz mi var? Herhangi bir konuda yeni bir fikriniz mi var? “Buldum” dediğiniz bir şey mi icat ettiniz? Heyecanınızı yürekten paylaşıyoruz. “Geleceğe GÖNDERi”lerinizi bizimle paylaşın, destek olalım! Lütfen görüş ve önerilerinizi gonder.carfu@gmail.com eposta adresi ile bizimle paylaşın. Köşe Yazıları bölümünde yazı […]
3 Responses to Ormancılıkla ilgili mevzuat dünya ile uyumlu hale getirilmeli