Serdar Yegül yazdı- Çölleşme Olgusu ve Çözümler

Yazar ; Çölleşme olgusunun ne olduğu ve bu olguya yönelik olarak Dünya ve Türkiye’de ne gibi çözümlerin geliştirildiği; diğer yandan, Dünyada üretilen çözümlerin Türkiye’ye ne nisbette uyumlu olduğu konularını işliyor

ÇÖLLEŞME OLGUSU VE ÇÖLLEŞMEYLE MÜCADELEDE ÇÖZÜMLER[1]

 

S. Serdar Yegül, Orman Müh.,

Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü, Şube Müdürü,

syegul@ormansu.gov.tr, serdar_yegul@yahoo.com

Abstract: 1992 yılında Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde düzenlenen Dünya Zirvesi’nde, Rio sözleşmeleri kapsamında: (i) Biyolojik çeşitlilik; (ii) iklim değişikliği ve (iii) çölleşmeyle mücadele konuları tüm dünya ülkelerinin gündemine girmiş ve ülkemizde de; erozyon kontrolü, yoksullukla mücadele, sürdürülebilir arazi yönetimi (SAY), kırsal fakirliğin azaltılması gibi konularda önemli çalışmalar yapılmış ve yapılmaktadır. Yukarıda ifade edilen çalışma konularında daha etkin ve koordineli çalışmalar yapmak amacıyla, ülkemizde yeni bir yapılandırmaya gidilmiş ve Orman ve Su İşleri Bakanlığı bünyesinde Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Bu bildiride; öncelikle çölleşme olgusu açıklanacak, daha sonra, katılımcılığın ve kurumlararası işbirliğinin bir gereği olarak, küresel ve ulusal düzeyde çölleşmeyle mücadelede bulunan çözümler özetlenecektir.

 

Anahtar kelimeler: Çölleşme, Erozyon, SAY, ÇEM, Katılımcılık

 

 

1. GİRİŞ

 

Bu bildiri; (i) çölleşme olgusu ve (ii) küresel ve Türkiye düzeyinde çölleşme ile mücadelede geliştirilen çözümler bölümlerinden oluşmaktadır.

 

Bildirinin birinci bölümünde çölleşme olgusunun çerçevesi çizilmekte; ikinci bölümünde ise, sekiz başlık altında küresel ve Türkiye düzeyinde çölleşmeyle mücadelede geliştirilen çözümler açıklanmaktadır.

 

Çölleşme olgusunu bir küp olarak düşünecek olursak, bu küpün yüzeylerini: İklimsel değişiklikler, insan faaliyetleri, su kaynakları, bitkiler, hayvanlar ve biyolojik çeşitlilik oluşturmaktadır. Küp şeklinde düşündüğümüz çölleşme olgusunun; (i) çevresel ve (ii) sosyo-ekonomik sonuçları bulunmaktadır. Küpün altı yüzeyinden kaynaklanan sorunlar yağmuru, çölleşme olgusuyla mücadele etmeye yönelik sekizgen çözümler şemsiyesi ile önlenmeye çalışılmaktadır.

 

Bu bildiride, özetle, nasıl bir olguyla karşı karıya olunduğu ve bu olguyla mücadelede küresel ve Türkiye düzeyinde ne gibi çözümler üretildiği dile getirilmektedir.

 

 

2. MATERYAL VE METOT

 

Bu bildiri hazırlanırken, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü-İnsan ve Biyosfer programıve Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi Sekretaryasının ortak çalışması sonucu 2001’de yayımlanan, ve bu konuda temel kitap özelliği taşıyan, eğitim seti (http://www.unesco.org/mab/doc/ekocd/intro_home2.html.), onun içinde yer alan “Çölleşmeyle Mücadeleyi Öğrenme” kitabı (http://www.unesco.org/mab/doc/ekocd/index_learning.html) ve  anılan kitabın dispozisyonu temel alınmıştır. Konular açıklanırken yararlanılan diğer bir kaynak, mülga T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı zamanında, aynı konuda, Uzman Sn. Mediha Haliloğlu tarafından hazırlanan uzmanlık tezi olmuştur.

 

Bildirinin Türkiye düzeyindeki çölleşme probleminin çözümüne yönelik çözümleri sıralanırken ise, T.C. Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ndan alınan veriler ve sözkonusu bakanlık çalışanlarının bilgi birikiminden yararlanılmıştır.

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

3. ÇÖLLEŞME OLGUSU

 

1994 yılında Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi’nde tanımlandığı şekliyle “çölleşme; kurak, yarı-kurak ve yarı-nemli alanlarda, iklimsel değişikleri ve insan faaliyetleri sonucu meydana gelen arazi bozulmasıdır”. “Arazi bozulması” ise; “toprak özelliklerinde, vejetasyon örtüsünde ve ekosistem hizmetlerinde meydana gelen azalma”yı ifade etmektedir. Çölleşme; arazi bozulması yoluyla arazinin çöl haline gelme noktasına kadar gitmesidir. Çöl ise, arazi bozulması sürecinin tamamlanmış halidir (Haliloğlu, 2010).

 

Dünya kara alanının hemen hemen yarısı kurak alanlardan oluşmaktadır. Çölleşme, yağmurla beslenen ekili alanlarda, sulama yapılan ekili alanlarda veya otlak, mera, orman ve diğer ağaçlık alanlarda meydana gelmektedir (Haliloğlu, 2010).

 

Çölleşme, yanlış arazi kullanımı ve sert iklimin etkisiyle oluşmaktadır. Alternatif geçim kaynaklarının olmaması, insanları doğal kaynakları acımasızca kullanmaya itmektedir. Böyle bir durumda, doğal kaynaklar kendilerini yenileyemez ve adım adım çevresel bozulma ve fakirlik meydana gelmektedir.

 

İklimsel Değişiklikler: Sıcaklıklardaki artış, öncelikle evapo-transporasyonun artmasına, daha sonra ise, toprağın rutubetinin düşmesine neden olmaktadır.  Bu durum, zincirleme olarak, bilhassa üst toprağın bozulmasına neden olur ki, bu da çölleşme sürecinin hızlanması demektir. (UNESCO-UNCCD, 2001)

 

İnsan Faaliyetleri: Kurak alanlar tarihte medeniyetlerin beşiği olmuştur.Geleneksel göçebe toplulukları, kırsal hayvancılık ve yaylacılıkla yakından ilgilenmişlerdir. Göçebelerin sürüleri, kurak alana uyum sağlamış hayvanlardan oluşmuştur. Göçebelerin coğrafya bilgileri ve doğal çevreye hâkimiyetleri, önemli ticari faaliyetlerde bulunmalarına neden olmuş; örneğin kervanlar kurak alanlardan doğmuştur (UNESCO-UNCCD, 2001). Göçebeler tipik olarak çöllerden kaçmak isterler. Bununla birlikte, kendi yanlış arazi kullanımlarını da beraberlerinde  şekillerinden dolayı çölleri beraberinde getirirler (Haliloğlu, 2010). Kurak alanlarda altı temel ev tipi bulunmaktadır. Bunlar: Kent evleri; çöl evleri; kubbe çatılı evler; yeraltı evleri; çadırlar; çalı ve yapraklarla örtülü barınaklar (UNESCO-UNCCD, 2001).

 

Su Kaynakları: Su kalitesi ve tatlı suyun varlığı, insanlığın karşı karşıya kaldığı iki önemli çevresel konudur. Suyun varlığı; kırsal hayvancılığın ve tarım teknolojilerinin gelişmesi kadar ev hayatını da etkiler. Bu alanlarda meydana gelen yüksek orandaki evaporasyondan dolayı insanlar yer altı suyuna erişmek için farklı yollar denemişlerdir.Kurak alanlardaki su kaynaklarının tümü kuruma ve kirlenme tehdidi altındadır. Bununla birlikte; yine de tüm bu kaynaklar kullanılmaktadır (UNESCO-UNCCD, 2001).

 

Bitkiler: Kurak alan bitkileri, yüksek sıcaklık ve su kıtlığında hayatta kalmayı sağlayan özellikler geliştirirler. Kurumayı önlemek ve suyu korumak için, yaprak sayılarını ve yaprak alan yüzeyini küçültürler; pullarla ve dikenlerle kaplanırlar. Sıcak ve kurak dönemlerde bitkilerin yapraklarını kaybetmesi, suyun muhafaza edilmesine katkı sağlar. Bu yöntemlerden birisi, bitkilerin belirli organlarını dikenlerle kaplamaları, bir diğeri ise, toksik maddeler salgılamalarıdır. Çölleşme olgusu, belirli düzeylerde vejetasyon ölçüsünü sınırlamaktadır (UNESCO-UNCCD, 2001).

 

Hayvanlar: Kurak alanlarda yaşayan hayvanlar, tıpkı bitkiler gibi, iki ana problemle karşı karşıya kalırlar. Bu problemler; aşırı sıcaklık ve su eksikliği ya da yokluğudur. Hayvanlar popülâsyonlarını sürdürebilmek için, sıcaklık ve kuraklığın olumsuz etkilerini dengelemeye yönelik fiziksel uyum çabaları gösterirler. Boynuzlu antilop, kumda kaymadan yürüyebilmek için daha büyük ayak tabanı yüzeyine sahipken; çöl faresi, ayak tabanlarındaki kıllı küçük yastıkçıklar sayesinde sıcaklıktan korunur. Çöl tilkisi, uzun kulakları sayesinde sıcaklığı dağıtıp onları tıpkı bir fan gibi çalıştırırken; devekuşunun uzun ayakları gövdesini yerden uzaklaştırır

 

Biyolojik Çeşitlilik: Bir tür içindeki genetik çeşitlilik, o türe yeni çevre koşullarına uyabilmesi için bir potansiyel sağlar. İçinde bulundukları tüm ekosistemlere direnç ve istikrar, güç ve canlılık, renk ve güzellik katar. Biyolojik çeşitlilik, bu yüzden çölleşme ile mücadelede önemlidir (Haliloğlu, 2010).

 

Kurak alanlarda yaşayan topluluklar, günlük ihtiyaçları, ekonomik ve ruhi gelişimleri için biyoçeşitliliği kullanmak durumundadırlar. Kaynakların çeşitliliği ne kadar genişse, iklimsel zorluklarla baş etme kapasitesi de o kadar geniş olmaktadır. Çölleşme sürecinin hızlı olması demek, ani değişikliğe organizmaların yeteri kadar hızlı adapte olamamaları ve o bölgede kaybolma tehlikesi ile karşı karşıya kalmaları demektir. Hayvanların bitkilerle birlikte varolmaları, kurak alanlarda dengeli bir ekosistemin temel şartıdır (UNESCO-UNCCD, 2001).

 

ÇÖLLEŞMENİN SONUÇLARI

 

Çölleşmenin Çevresel Sonuçları: Toprağın ince tabakası, yüzyıllar içinde oluşsa da, toprağın bu tabakası eğer kötü kullanılırsa çok kısa bir zamanda yok olabilir. Bitkiler ve hayvanlar kurak alanlara adapte olsalar bile, çölleşme çevreye ciddi zararlar vermeye devam eder. Kurak alanlardaki arazi bozulması, su döngüsünde doğrudan sonuçlar doğurabilir. Eğer yağış miktarı düşük oluyor ve sonrasında da kuraklık geliyorsa, yeraltı su kaynakları yeniden dolmuyor, su kaynakları azalıyor, kuyular kuruyor, bitki ve hayvanlar ölüyor demektir; bu ise, insanların yaşamaya daha elverişli yerlere göç etmesini zorunlu kılmaktadır (UNESCO-UNCCD, 2001).

Çölleşmenin Sosyo-Ekonomik Sonuçları (İnsan Nüfusu Üzerinde Çölleşmenin Sonuçları):

 

A – Fakirlik ve Bağımlılığın Artması: Fakirlik, nüfusu doğal kaynakları aşırı kullanmaya itmekte, bu ise, arazi bozulmasını hızlandırmaktadır. Bu nedenle fakirlik, çölleşmenin hem nedeni hem de sonucu olmaktadır. Çölleşme hem nüfusu ve hem de kurumları zayıflatmaktadır. Kuraklık ve çölleşmedeki süreklilik, ulusal gıda üretimini azaltmakta ve dış ürünlere yönelim artmaktadır (UNESCO-UNCCD, 2001).

 

B – Dengesiz Sosyo-Ekonomik Gelişmeler: Kuraklık ve toprak verimindeki azalma, kırsal nüfusu göç etmeye zorlamaktadır. Bu durum, henüz yeni göçlerle tanışmamış, arazi bozulmasından henüz etkilenmemiş kırsal alanlar kadar, kent çevresinde de problemler oluşturmaktadır. Çölleşme sadece gelişmekte olan ülkeleri kaygılandırmakla kalmamakta, gelişmiş ülkeleri de kaygılandırmaktadır. Ürün yetiştirme için uygun olmayan arazileri terk etmeye zorlanan insanların göçü bir tarafta, felaket ve insani yardım için büyük miktarda para harcayan toplumların çabaları diğer tarafta bulunmaktadır (UNESCO-UNCCD, 2001).

 

İKİNCİ BÖLÜM

4. KÜRESEL DÜZEYDE ÇÖLLEŞMEYLE MÜCADELEDE ÇÖZÜMLER

4.1. Problemi Farketmek

 

Arazi bozulmasında meydana gelen hızlanma, uluslararası toplum tarafından 1950’ler, 1960’lardan sonra daha çok farkedilmiş ve toprak koruma ve kurak alanlardaki işleyiş ile ilgili uluslararası araştırma programları başlatılmıştır. 1968-1974 yılları arasında Afrika’nın Büyük Sahra’sı altında yaşanan kuraklık ve açlık, 1973 yılında BM’nin bölgede ofis açmasına neden olmuştur. Çevre konularını ilk konferans, 1972 yılında İsveç’te (Stockholm Konferansı); kuraklık ve kıtlık konularında ilk konferans, 1977 yılında Kenya’da (Nairobi Konferansı) düzenlenmiştir (Berthe, Yafong, 1997). 1992 yılına gelindiğinde ise Brezilya’da BM Çevre ve Kalkınma Konferansı düzenlenmiş ve Konferans’ın bir çıktısı olarak, 1994 yılında, BM Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi imzaya açılmıştır.

 

4.2. Birleşmiş Milletler Çölleşme İle Mücadele Sözleşmesi:

 

Sözleşme’nin genel amaçları; çölleşmeyle mücadele etmek, kuraklığın etkilerini hafifletmek, arazi verimliliğini iyileştirmek, araziyi eski haline getirmek, daha etkili su kullanımı kurmak, sürdürülebilir kalkınmayı ortaya çıkarmak ve kuralık ve çölleşmeden etkilenen nüfusun hayat şartlarını iyileştirmek olarak sıralanabilir.

 

4.3. İnsanları Harekete Geçirmek

 

Çölleşmeyle mücadelede gruplar: Mali destek sağlayıcıları (donörler), hükümetler, yerel işletmeler ve kurak alanlarda yaşayan insanlar, birlikte çalışması gereken gruplardır. En önemli grup, kurak alanlarda yaşayan insanlardır.

 

Daha Fazla Konuyu Dikkate Almak: Çölleşme ile mücadele çalışmalarında en büyük gayret, çölleşmenin nedenlerinden çok sonuçlarına gösterilmektedir. Oysa, çölleşmenin arka planındaki sosyal ve ekonomik baskıları dikkate almadan, sadece aşırı üretim ve aşırı otlatmanın azaltılması gibi insan faaliyetlerine odaklanmak, eksik bir değerlendirme olacaktır.

 

Ulusal Eylem Planları: Sözleşme (UNCCD); çölleşmenin fiziksel (iklim, toprak), biyolojik (biyoçeşitlilik), ekonomik (üretim, servet) ve sosyal (sağlık, sosyal faaliyetler)  yönlerine eşit önem vermekte ve onun analiz ve uygulamalarının en can alıcı noktasına sosyal ve ekonomik konuları koymaktadır.

 

4.4. Problemleri Ölçmek ve Değerlendirmek:

 

Sözleşme, ülkelerden eylem planlarını uzun vadeli yapmasını ve planda yazılan faaliyetlerin düzenli olarak izlenmesini talep etmektedir. Faaliyetlerin izlenmesi için muhtelif istasyonlar sürekli olarak gözlem yaparlar.

 

Uygu Fotoğrafları (Uzaktan Algılama) – Uydu fotoğrafları, hızlı bilgi edinmek; bozulma, açmalar ve ağaçlandırmalar gibi değişiklikleri izlemek için kullanılır.

 

Coğrafi Bilgi Sistemleri (GIS) – Coğrafyacı ve bilgisayar uzmanları, küresel ölçütlerde bölgesel düzeyde bilgi üretmek için GIS’i geliştirmişlerdir. Bunun için; harita, fotoğrafik resim ve sanal görüntüleri üretirler.

 

4.5. Uygun Bir Çevreyi Yeniden Kurmak

 

Toprağı Eski Haline Getirmek: Rüzgar ya da su yoluyla topraktan besleyici maddeler gider ve toprak bozulmaya, fakirleşmeye ve verimi düşmeye başlar. Toprağın içinden çıkması gereken tuz gibi toksik maddeler çıkamaz ve birikir. Aşırı tarım yoluyla toprakta besleyici maddeler tüketildiğinde, sentetik gübreler ya da ucuz kompostlar yoluyla toprağın verimini arttırmaya ihtiyaç duyulur.

 

Rüzgârın etkisiyle mücadele etmek: Rüzgar; kum ve tozun yerini değiştirir. Rüzgârın etkilerini azaltmaya yarayan bazı basit mekanik çalışmalar bulunmaktadır.

 

Yeniden Ağaçlandırma (Reforestation): Fidanlık kurmak, yeniden ağaçlandırma yapmanın olmazsa olmaz şartıdır. Fidanlıklarda, hızlı büyüyen ve zor iklimlere uyum sağlayan yerel bitki türleri yetiştirilir.

 

Nelerden Sakınılmalıdır? 1- Sürekli ağaç kesimi; 2- çalı yangınları; 3- sentetik gübreler kullanıp doğal gübreleri ihmal etmek; 4- sadece bir tip tarımsal ürün kullanmak; 5- nadasa bırakma süresini azaltmak; 6- yoğun üretim ve otlatma yapmak; ve 7- dağlık bölgelerde doğal yatay hatlar yerine yukarıdan aşağıya işleme yapmaktan sakınılmalıdır.

4.6. Sürdürülebilir Tarımsal Uygulamaları Geliştirmek

 

Çölleşme henüz oluşmadan çalışmak, çölleşme meydana geldikten sonra çalışmaktan çok daha az maliyetlidir. Bunun için, toprak verimliliğini koruma amaçlı uzun dönemli sürdürülebilir uygulamalara ihtiyaç vardır.

 

Toprağın bozulma süreci ve etkileri: Nüfus artışıyla birlikte geleneksel tarım sistemleri terk edilmekte; tek ürün yetiştirme uygulamaları yaygınlaşmakta ve bu ise çölleşme hızlanmaktadır. Üretim alanları üzerindeki baskılar artmakta ve araziler verimsizleşmektedir.

 

Tarımsal üretimi çeşitlendirmek: Tarımsal üretim ve hayvancılıkta çeşitlendirmeye gitmek hem arazi kaynaklarının daha iyi kullanılmasını sağlamakta hem de bir ürünün aşırı üretilmesini önlemektedir.

 

Araziyi Eski Haline Getirmek: Arazi bozulması, kalıcı değil, geri çevrilebilir bir süreçtir. Bozulmuş alanları eski haline getirmek için alana ekilen/dikilen ürün teknolojilerinin iyileştirilmesi gerekir. Bu ise ancak, toprağı organik madde ile zenginleştirmekle; farklı ürünler seçip kullanmakla; alana baskıyı azaltmakla ve topraktaki dengeyi korumakla mümkün olabilmektedir.

 

Sürüleri Azaltmak – Bir yandan sürülerin sayısı azaltılırken, diğer yandan arazinin geri kazanılması için belli bir zamanın geçmesini beklemek, yerel çiftçilerin hiç de hoşuna gitmemektedir. Ekim alanlarından ürün elde etme konusunda kaydedilen teknolojik gelişmeler, havancılık yapmak için daha fazla alan bırakabilir. Daha kaliteli hayvan yetiştirerek ve veterinerlik hizmetlerini iyileştirerek sürü sayısı düşse bile, sürü sahiplerinin gelirleri devam edebilir, artabilir.

 

4.7 Yenilenebilir Enerji Kullanmak

 

Teknolojik Yenilikler: Teknolojiler, ancak geleneksel üretim sistemlerini iyileştirerek çölleşmeye çözüm getirebilirler. Bu ise, geleneksel üretim sistemlerinin yeni enerji kaynaklarıyla bağlarının kurulmasına bağlıdır.

 

Odunun Yerine İkame Maddeler Kullanmak: Alternatif yenilenebilir enerji kaynaklarını belirlemek ve bu kaynakları odunun yerine kullanmak, çölleşmeyle mücadelede çok önemlidir.

 

Güneş Enerjisi: Güneşli günler, kurak ve yarı kurak alanların tipik özelliğidir. Bu özellik enerji ihtiyacını gidermek için de kullanılabilir.

 

Rüzgâr: Rüzgârın gücü; elektrik üreten pervaneleri çevirir, rüzgâr yoluyla üretilen elektrik su kuyusu pompalarını çalıştırabilir, sulama kanallarını ve su depolarını doldurabilir ve tohumları öğüten değirmenleri çalıştırabilir.

 

Biyogaz – Biyogaz, bir ayrıştırma makinesinde üretilen gazlı bir karışımdır. Ayrıştırma makinesinden çıkan artıklar doğal gübre olarak kullanılabilir. Kurak alanlardaki yüksek sıcaklık, biyogaz oluşturmak için faydalıdır.

 

4.8. Kadim Bilgiyi Yeniden Üretmek

 

Eski ve yeni uygulamaları birleştirmek: Yerel halka çözümler ararken, onları dinleyen, halkın geleneksel teknik ve önceliklerini öğrenen kuruluşlar hep daha başarılı olmuşlardır. Günümüzdeki kalkınma projeleri, geleneksel uygulamaları ve yeni teknolojileri birleştirmiş, böylece toplumun elindeki bilgi, çölleşmeyle mücadele çalışmalarını güçlendirmiştir.

 

Dinamik Geleneksel Bilgi: Toplumun elindeki bilgi ve teknikler, dinamik ve ilerleyici bir özellik taşmaktadır.

 

Eski Sulama Tekniklerinin Yeniden Oluşturulması: Geleneksel sulama teknikleri, çevreye duyarlı modern kalkınma projelerinde, yeniden kullanılabilmektedir. Cezayir’de, nüfus artışı ve çevresel bozulmayla karşı karşıya kalan insanlar, çevreye duyarlı geleneksel sulama tekniklerini yeniden canlandırarak sahradaki vahaları meydana getirmişlerdir.

 

Arazi Verimsizliği ile Mücadele Edecek ve Tarımsal Ürünleri İyileştirecek Teknikler:

 

Malçlama (toprağı kuru otla örtme) ve Tarımsal Artıkları Kullanma – Kuru ot, saman, mısır sapı, ölü yapraklar veya diğer tarımsal artıklar gibi ölü bitkiler, yani malç, çıplak toprak üzerinde ve bitkilerin etrafına serilebilir, böylece erozyon sınırlanabilir ve nem korunabilir. 

 

Zai: Burkina Faso’lu çiftçilerin arazi ve dikim çukurlarını iyileştirme tekniğine zai adı verilmektedir.

 

Kadınların Rolü: Kadınlar günlük işlerini görürken, annelerinden ve de anneannelerinden öğrendikleri pek çok geleneksel bilgiyi kullanırlar. Kadınlar bu işleri yaparken hem fakirliği azaltır hem de sayısız çevresel probleme çare bulurlar.

 

 

 

 

 

 

5. TÜRKİYE DÜZEYDE ÇÖLLEŞMEYLE MÜCADELEDE ÇÖZÜMLER

 

Bu bildirinin 4 nolu başlığı altında yer alan sekiz alt başlık (sekizgen çözümler şemsiyesi) temel alınarak Türkiye’de yapılan faaliyetler aşağıda sıralanmaktadır.

 

5.1 Türkiye ve “Problemin Farkına Varmak”

 

Türkiye, 1992 Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’na zamanın T.C. Başbakanı başkanlığında bir heyetle katılım sağlamış ve Konferans sonunda imzaya açılan üç uluslararası sözleşmeyi (Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi-1992; BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi-1993 ve BM Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi-1994) benimsemiştir. Rahatlıkla söylenebilir ki, dünyada bu gelişmeler olurken, Türkiye hareketlerin önünde görünmese bile, katiyen gerisinde de değildir (NPQ Türkiye).

 

5.2. Türkiye ve “BM Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi”

Türkiye, 1994 yılında imzaya açılan BM Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi’ne, Şubat 1998’de 4340 sayılı yasa ile Taraf olmuştur. Temmuz 2011’de ise 645 sayılı KHK ile Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü (ÇEM) kurulmuştur.

 

5.3. Türkiye ve “İnsanları Harekete Geçirmek ve Katılım Sağlamak”

 

Türkiye, çölleşme ile mücadeleye yönelik çalışmalarını, Dışişleri Bakanlığı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı (Konya Toprak, Su ve Çölleşmeyle Mücadele  Araştırma İstayonu Müdürlüğü, Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü), Kalkınma Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Ekonomi Bakanlığı gibi devlet kuruluşları ve Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA), BM Gıda ve Tarım Teşkilatı (FAO) ve Küresel Çevre Fonu (GEF) gibi ulusal ve uluslararası kuruluşlarla işbirliği halinde yürütmüş ve yürütmektedir.

 

Türkiye, Çölleşme ile Mücadele başlıklı ilk Ulusal Eylem Programını 2005’te hazırlamış, 2014 sonunda ise sözkonu ilk programın yenileme çalışması tamamlanacaktır. Yenilenen Ulusal Eylem Programı’nda, sosyal ve ekonomik konulara daha fazla yer verilecektir.

 

5.4. Türkiye ve “Problemleri Ölçme ve Değerlendirme”

 

İki türlü izleme ve değerlendirme türü üzerinde çalışmalar yürütülmektedir. Bunlardan ilki “çölleşmenin izlenmesi ve değerlendirilmesi” ikincisi ise “çölleşme ile mücadelenin izlenmesi ve değerlendirilmesidir.

 

Çölleşmenin İzlenmesi ve Değerlendirilmesi: Bir havzaya ilişkin bilgilerin, bu arada çölleşmeye ilişkin bilgilerin, daha sağlıklı olarak toplamayabilmek amacıyla, TÜBİTAK tarafından koordine edilen ve ilgili bakanlıklar ile farklı üniversitelerden 15 öğretim üyesinin destek verdiği, kısa adı HİDS olan Havza İzleme ve Değerlendirme Sistemi projesi yürütülmektedir. 2014 yılı başında başlayan projenin sonunda, projenin pek çok çıktısının yanı sıra, çölleşmenin izlenmesi ve değerlendirilmesine ilişkin olarak (i) çölleşme modeli ve (ii) Türkiye Çölleşme Risk Haritası’nın oluşturulacaktır.

 

Çölleşme ile Mücadelenin İzlenmesi ve Değerlendirilmesi: 2014 sonunda tamamlanacak olan yenilenmiş Çölleşme ile Mücadele Ulusal Eylem Programı’nın çıktılarından biri de “Ulusal Eylem Programının İzlenmesi Sisteminin Kurulması” olacaktır. Bu sistemin kurulmasının ardından, ilgili kurum ve kuruluşlar, ağaçlandırma, mera ıslahı, kanun çıkarma, uluslararası anlaşma yapma vb. gibi gerçekleştirdikleri faaliyetleri bu sisteme girebileceklerdir.

 

5.5. Türkiye ve “Uygun Çevresi Yeniden Kurma”

 

Geçmişte kumul tespiti çalışmaları ağırlıktayken günümüzde rüzgar erozyonu kontrolü ağırlıklı çalışmalar yürütülmektedir.

 

“Toprağı eski haline getirmek” bağlamında, ÇEM tarafından 2013-2017 yılları arasında, 184 milyon TL bütçeli, “Hümik Asitin Kurak ve Yarı Kurak Bölgelerde Fidanlar Üzerindeki Etkilerinin Belirlenmesi Araştırma ve Uygulama Projesi” ve 2014-2018 yılları arasında 45 milyon TL bütçeli, “Kırşehir Malya Tuzlu ve Alkali Alanlarda Kullanılabilecek Bazı Bitki Türlerinin Tespiti ve Adaptasyonu Projesi” başlatılacaktır.

 

“Rüzgarın etkileriyle mücadele etmek” bağlamında ÇEM tarafından aşağıdaki projeler geliştirlmiştir:

  • 2013-2018 yılları arası, 200 bin TL bütçeli, Iğdır Aralık Rüzgar Erozyonu İzleme Sistemi Projesi;
  • 2013-2017 yılları arası, 47 bin TL bütçeli, Rüzgar Erozyonu Risk Değerlendirmesi: Gözlü Tarım İşletmesi Örnek Çalışması Projesi;
  • 2014-2018 yılları arası, 47 bin TL bütçeli, Rüzgar Erozyonu Risk Değerlendirmesi: Altınova Tarım İşletmesi Örnek Çalışması Projesi.

 

5.6. Türkiye ve “Sürdürülebilir Tarımsal Uygulamaları Geliştirmek”

 

Türkiye’de, son yıllarda geliştirilen en önemli sürdürülebilir tarımsal uygulamalar; tarım sigortalarının oluşturulması (http://www.tarsim.gov.tr/trsmWeb/) ve 5403 Sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanun Değişikliği’nin yürürlüğe girmesidir.

 

Tarım Sigortaları: Tarımsal üretimde afetlerin (dolu, don, sel ve su baskını, kuraklık vb.) artması çok ciddi üretim kayıplarına yol açmakta ve sözkonusu kayıplar üreticinin gelirinde istikrarsızlığa yol açmakta ve tarımsal üretimin sürdürülebilirliği tehlikeye girmektedir. Özellikle aile çiftçiliği yapan işletmelerin finansal olarak yeterli olamamaları nedeni ile tarım sektöründe kalması güçleşmektedir. Aile çiftçiliği yapan işletmelerimizin üretimde karşılaşabilecekleri afet risklerine karşılık üretimlerini sürdürebilmeleri için tarımda bir risk yönetimi aracı olarak tarım sigortaları uygulanmaktadır.

 

Yeni Toprak Kanunu: 30/4/2014 tarihli ve 6537 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda değişikliğe gidilmiştir. Yeni Kanunun amacı; toprağın korunması, geliştirilmesi, tarım arazilerinin sınıflandırılması, asgari tarımsal arazi ve yeter gelirli tarımsal arazi büyüklüklerinin belirlenmesi ve bölünmelerinin önlenmesi, tarımsal arazi ve yeter gelirli tarımsal arazilerin çevre öncelikli sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun olarak planlı kullanımını sağlayacak usul ve esasları belirlemektir.

 

Sürüleri azaltmak: Türkiye’de kırdan kente göç nedeniyle kırsal nüfus azalması ve milli gelirdeki artış, bilhassa Türkiye’nin doğusunda küçükbaş hayvancılıkta sürülerdeki hayvan sayısının azalmasına neden olmaktadır. Türkiye’nin batısında ise, küçükbaş hayvancılıkta belirgin bir azalma görülmemektedir. Diğer yandan, büyükbaş hayvancılıkta ise artış gözlenmektedir.

 

Türkiye’de Afrika geneline benzer sürüleri azaltma yoluyla çölleşmeyle mücadele etme çalışması görülmemektedir. Nüfus azalması ve milli gelirdeki artış gibi nedenlerle mera ve orman alanların doğal olarak gelişmesi ve genişlemesi dikkati çekmektedir. Dolayısıyla sözkonusu alanlardan, sürdürülebilir arazi yönetimi ilkeleri çerçevesinde optimum yaralanmak için, Türkiye şartlarında sürüleri arttırmak bile düşünülebilir.

5.7. Türkiye ve “Yenilebilir Enerji Kullanmak”

 

Konuyu öncelikle ulusal ölçekte değerlendirecek olursak; Türkiye’deki genel ekonomik gelişmesi, pek çok şehirde doğal gazın yaygın olarak kullanılmaya başlanması, köyden kente göç yoluyla nüfusun azalması ve oduna ikame olan yakacak için devletin destek vermesi gibi nedenlerle hem orman ürünlerine bağımlılık hem de çölleşme tehlikesi azalmıştır. Diğer taraftan, sanayide pencere ve kapı doğramasında yeni teknolojilerin gelişmesi orman ürünlerine talebi azaltmıştır.

 

Konuyu yerel ölçekte değerlendirecek olursak; köylerde evlerin ısınmasında kuzine, çok amaçlı sobaların ve yemek pişirmesinde ve yine evlerin ısınmasında güneş enerjisinin kullanımı ve ev izolasyonunda devlet desteğinin köylüye sağlanması, ormanlara ve orman ürünlerine bağımlılığı azaltmıştır.

 

Rüzgar enerjisinden elektrik enerjisi üretmek, ülkemizde yıl ve yıl arttığı görülmektedir.

 

5.8. Türkiye ve “Kadim Bilgiyi Yeniden Üretmek”

 

Üretim yönteminde geleneksel bilgi: Türk köylüsünün uzun yıllar boyunca nesilden nesile iletilen geleneksel bilgiye dayanan geleneksel bir üretim yöntemi geliştirdiği söylenebilir. Bu yönteme göre, yumurtalar aynı kaba konmamakta ya da ürün çeşitlendirmesine gidilmektedir. Köylü hayvan besleyecekse, çeşitli türde hayvan beslemekte (keçi, koyun, inek), tarım yapacaksa, sulu ve susuz tarım ürünlerini birlikte yapmakta, arazinin durumuna göre farklı ürünleri birlikte ekmektedir. Diğer taraftan, dere kenarlarına kavak ve söğüt ağacı dikerek yakacağını sağlamaktadır. Yani tarımsal ormancılık (agroforestry) ve silvapastoral teknikleri kullanmaktadır.

 

Tarla sürmede geleneksel bilgi: Türkiye’nin kırsalına traktör gelmeden önce, hayvanla tarlayı yan süren köylü, traktörün kullanılmaya başlanmasından sonra, yakıt masraflarının azaltmak amacıyla, tarlayı yukarıdan aşağıya sürme eğilimi göstermiştir.

 

Kadınların Rolü: Köylerde erkekler ağaç dikme ve şehre giderek şehirdeki işlerde çalışır ve nakit para kazanırken, kadınlar ise tarlaların ve hayvanların ekimi ve bakımı (silvapastoral sistem) ile meşgul olurlar.

 

Son olarak, Türkiye’deki geleneksel bilgiye yönelik derinlemesine yapılan bilimsel araştırmaların sınırlı olduğu gözlenmektedir. Konuya ilişkin nadir makalelerden birinde, Romalıların Anadolu’da yaptıkları teras ve su kanalları hakkında önemli bilgiler verilmektedir (SPRINGER Geoscience Series).

 

6. SONUÇLAR

 

Türkiye, 1992 Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’ndan bu yana, çevresel problemlere ve sosyo-ekonomik kalkınmaya ortak çözümler bulmaya yönelik önemli çabalar göstermiş ve uluslararası topluma önemli katkılarda bulunmuştur. Türkiye, BM’nin üç çevresel sözleşmesinden biri olan BM Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi’ne 1998’de Taraf olmuş; Çölleşme ile Mücadele başlıklı ilk Ulusal Eylem Programını 2005’te hazırlamış ve 2011 yılında Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü’nü kurmuştur. 2014 sonunda ise, Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Ulusal Eylem Programı’nın yenileme çalışmaları tamamlayacaktır.

 

Bu bildirinin birinci bölümünde, çölleşme olgusunun çerçevesi çizilirken; kurak alanlarda meydana gelen bir arazi bozulması olan çölleşmenin; iklimsel değişiklikler, insan faaliyetleri, su kaynakları, bitkiler, hayvanlar ve biyolojik çeşitlilik gibi boyutlarının olduğu ortaya konmuş ve bu olgusunun çevresel ve sosyo-ekonomik ciddi sonuçları olduğunun altı çizilmiştir. Bildirinin ikinci bölümünde ise, hem küresel hem de Türkiye düzeyinde bu olgunun çözümüne yönelik faaliyetler sekiz başlık altında açıklanmıştır.

 

Bildiride yer alan bilgi ve değerlendirmeler ışığında, ülkemiz ile ilgili olarak şu değerlendirme rahatlıkla yapılabilir: Gerek çölleşme olgusu hakkındaki farkındalık ve gerekse çölleşme probleminin çözümüne yönelik çözümler konusunda ülkemiz önemli çabalar göstermiştir. Hatta, BM Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesinin (UNCCD) 12. Taraflar Konferansının (COP12) ülkemizde gerçekleştirileceği düşünülürse, Türkiye’nin dünyadaki çölleşme ile mücadele çalışmalarının önünde giden ülkeler arasında olduğu bile rahatlıkla söylenebilir.

 

Konuyla İlgili Poster İçin:

 

 

KAYNAKLAR

1. Education Kit on Learning to Combat Desertification (Çölleşme ile Mücadeleyi Öğrenme konusunda Eğitim Seti) UNESCO-MAB, UNCCD, 2001

2. Berthe, Yafong, 1997. Çölleşmeyi Önlemede Ormancılığın Rolü; 11. Dünya Ormancılık Kon gresi Bildirileri, Cilt 2, Bölüm C/10, sayfa 323-328.

3. NPQ Türkiye, http://www.npq.com.tr/icindekiler/arsiv/cilt/4/sayi/3/amazondan-afrikaya (10. paragraf)

4. Introduction Chapter of the book entitled ‘Sustainable Land and Water Use: learning from the Past for the Future’, SPRINGER Geoscience Series


[1] Bu bildiri, 16-18 Eylül 20014 tarihleri arasında Konya’da düzenlenen II. Uluslararası Katılımlı Kuraklık ve Çölleşme Sempozyumunda sunulmuştur.

Geleceğe GÖNDERiler

Geleceğin, kişilerin hayalleriyle ve yaptıklarıyla şekilleneceğinin farkındayız. Herhangi bir şeyi daha iyiye götüreceğine inandığınız bir düşünceniz mi var? Herhangi bir konuda yeni bir fikriniz mi var? “Buldum” dediğiniz bir şey mi icat ettiniz? Heyecanınızı yürekten paylaşıyoruz. “Geleceğe GÖNDERi”lerinizi bizimle paylaşın, destek olalım! Lütfen görüş ve önerilerinizi gonder.carfu@gmail.com eposta adresi ile bizimle paylaşın. Köşe Yazıları bölümünde yazı […]